Duygularımdan yalnızca ben sorumluyum.
- Klinik Psikolog Azra Doğan
- 29 May 2023
- 3 dakikada okunur

"Çok fazla sinirimi bozuyorsun."
"Beni hayalkırıklığına uğrattın."
"Beni ne kadar üzdüğünü görmüyor musun?"
Elbette ki çoğumuz zaman zaman bu cümleleri kurmuşuzdur. Özellikle duygularımızın yoğun olduğu zamanlarda, örneğin bir kavga esnasında, duygularımızın sorumluluğunu alabilmenin ne kadar zor olduğunu fark ediyorum. Ancak, gerçek her ne olursa olsun, bilmemiz ve kendimize hatırlatmamız gereken şey şu: duygularımdan yalnızca ben sorumluyum.
Hiçbir duygu, dışarıdan bana dayatılmaz. Biri karşımızda "Hadi şimdi senin üzgün olmanı

istiyorum" dediğinde, bu isteğinin karşısında kaçımız üzgün olabiliriz? Oysaki yukarıdaki cümlelerimizde tam olarak yapmış olduğumuz bu oluyor: karşımızdakine kendi duygularımızı emanet etmek ve onlar üzerinde bir kontrolü varmışcasına ona bu sorumluluğu vermek.
Şimdi anlatmaya çalıştığımı bir örnekle daha detaylandıracağım.
Sinem birkaç zaman önce internet aracılığıyla bir erkekle tanışmıştı. Buluşmamıza öfkeli ve kızgın bir şekilde gelerek erkek arkadaşıyla yaşadığı sorunu anlatmaya başladı. Başlarda her şey güzelken, onu sevgiye ve ilgiye boğmuşken, bir anda telefonlarını açmaz olmuştu. Günlerce ona ulaşamamış, hiçbir açıklama yapmadan ortadan kaybolmuş ve Sinem "Bana bunu nasıl yapabildi? Hayatımı mahvetti! Her seferinde böyle insanlara denk geliyorum! Beni nasıl bu kadar üzebilir?" diyerek yaşamış olduğu hayalkırıklığını dile getiriyordu.
Bu örnekte karşı tarafın yapmış olduğu şeye kızalım, üzülelim, ayıplayalım :) ancak yeniden Sinem'e geri dönelim. Belli ki Sinem burada bir şeylere üzülmüş, beklediği bir sevgi, ilgi, davranış şekli varken bunları göremediği için sinirlenmiş, öfkelenmiş olabilir. Onun neye üzüldüğünü anlarsak ve bunu araştırırsak, onun bu hikayedeki sorumluluğuna odaklanırsak, aslında Sinem'in nasıl bir ilişki kurmak istediğini, bağ kurma biçiminin neler olduğunu, her seferinde ne oluyor da onu terk eden insanlara ilgili duyduğunu araştırarak ona dair keşifler yapabiliriz... Ancak bu keşifleri, o üzüntüsünün neyden kaynaklandığını merak ettiğinde yapabiliriz sadece. Yani üzüntüsünün sorumluluğunu aldığında.

Duyguların ve hayatın sorumluluğun almak
Duygularımızın sorumluluğunu almanın ilk adımı, onları kendi parçamız olarak kabul etmektir. Çocukluğumda büyümüş olduğum evde öfke, üzüntü, korku hissetmenin yanlış olduğunu öğrenmişsem, bu duyguları var gücümle bastırmışsam (örneğin kimi insan bu duygularını hissetmemek için dişlerini sıkmayı öğrenmiştir, kimi daha fazla temizlik yapmayı, kimi o esnada kahkaha atmayı) bu duyguları yetişkin olduğumda adlandırmakta veya onları fark etmekte zorlanabilirim. Ki bu da çok anlaşılır, bir bak bakalım, hissetmekte veya yaşamakta zorlandığın bir duygu var mı? Bu duyguları nasıl yaşıyor, nasıl ifade ediyorsun?
Duygularımızı adlandırabilmek için öncelikli olarak onları fark etmemiz gerekir elbette ki. Farkındalık, ne yaptığımızın ve ne söylediğimizin farkına varmamıza, diğer insanlara nasıl tepki verdiğimize ve onların bizlere nasıl tepki verdiğine dikkat etmemize ve düşüncelerimiz, sözlerimiz ve eylemlerimiz için sorumluluk almamıza yardımcı olacaktır.

Duygular bize ihtiyaçlarımız konusunda ayna görevi gösterir. Durup dururken hiçbir duyguyu olduğum yerde yaşamam. Bir şeyler olur, bir ihtiyacım karşılanmaz öfkelenirim, bir ihtiyacımı karşılayamam üzülürüm, utanırım.. Yani ben her ne hissediyorsam bu diğeriyle alışverişim sonucunda yolunda giden ya da gitmeyen bir şeyler olduğunu bana gösterir. Duygularımızın bir diğer görevi de bizi harekete geçireceğidir. Üzüldüğünüzde ne yaptığınıza bir bakın.. Kimi kendini daha çok üzecek müzikler dinler, kimi kendisini çevresinden uzaklaştırır, kimi başka başka şeyler. Bunları sonsuza kadar yapabilir miyiz peki? Hayır! Yaşamaya izin verdiğimiz her duygumuz sonrasında bizi harekete geçirir. Buradaki duyguların harekete geçireceği kısmı bir örnekle detaylandırmak istiyorum.
Çok yakın bir arkadaşım beni uzun süredir aramadığı için ona öfkeliyim. Duygumun adını koydum. Ona öfkeliyim çünkü ona daha yakın olmak, onunla konuşmak, dertleşmek, sohbet etmek istiyorum. Peki bu yakın olmanın, konuşmanın karşılığı ne benim için, hangi ihtiyacıma denk geliyor? Sevilmek mi, saygı mı.. Bu kısmı da araştırarak ihtiyacımın adını koydum. Şimdi ben bu duyguyla ne yapacağım? ona karar vereceğim. Onunla bunu paylaşacak mıyım, onun telefonları açmayacak mıyım, ona küsecek miyim.. Elbette bu seçmiş olduğumuz yöntemler bizim öğrendiklerimiz, bugüne kadar defalarca kullandığımız şeyler olabilir :) işe yarasın ya da yaramasın. En sonunda bakacağımız şey, ben onunla daha yakın olmak, sohbet etmek isterken seçmiş olduğum yöntem bunu bana sağladı mı sağlamadı mı? Ben seçmiş olduğum yöntemle ihtiyacımı karşılayabildim mi? İşte sorumluluk burada. Baktığım yer karşımdaki kişi değil, kendimim. Kendi duygularım, kendi ihtiyaçlarım.. Eğer o beni aramadı, şöyle insan, böyle insan der ve bu söylenmede ve şikayet etmekte kalırsam bana ait olan ihtiyacımı görmezden gelmiş olurum.

Genel hatlarıyla duygularımızı, duygularımızın sorumluluğunu alabilmeyi, duygularımızın işlevlerini anlatmaya çalıştım. Eğer bununla ilgili sorularınız olursa bana her zaman iletişim kısmında bilgilerden veya yorumlardan ulaşabilirsiniz. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!
Comments